HOŞGELDİN MASUMİYET

 

Hoşgeldin masumiyet.

 

Biliyorum kapıdasın, uzun yoldan geldin;

biraz yorgun, biraz aç,

kapıyı çalmak üzeresin.

 

En son geçen yüzyıl,

bir Eylül sabahı görmüştüm seni;

çok özlemişim, nerelerdeydin?

 

Sen gitmeden önce de azdı kazancımız

ama daha mutluydu yuvamız.

 

Sayısallaşmamıştı henüz sevdamız, umutlarımız;

doğum – dersane - ölüm diye üçe bölünmemişti hayatımız.

 

Daha basitti sözlerimiz, küçüktü hesaplarımız;

kurşun kalemle çizgili sayfalara yazılırdı borçlarımız.

 

Eski, siyah beyaz bir Türk filmi;

 

sıradan, kıt kanaat geçinen

ama birbirlerine son derece düşkün aileleri,

delikanlı taksi şoförleri,

bomboş Boğaz sırtları,

kabarık saçlı mahcup kızları,

kötü ama yeri geldiğinde son derece vicdanlı adamları,

çekimden sonra evlerine belki de hep aynı koltukta

otobüsle dönen “zengin” anaları,

 

hep masumiyet, hep masumiyet...

 

Film bittiğinde

ve sen karelerini, beyaz perdeni toplayıp gittiğinde,

bizler derin uykudaydık.

 

Gözlerimizi açtığımızda, filmin ikinci yarısında değil,

bambaşka bir filmin tam ortasında,

on sekiz yaşından küçüklerin girebildiği

ancak masumiyetin alınmadığı,

kara camlı bir salondaydık.

 

Ayrı ayrı oturtulmuştuk.

Bizim mahalleden olmayanlarla,

 rengarenk başka senaryoları, başka hayatları,

 başka aşkları, başka kahkahaları izliyorduk.

 

 

Hoşgeldin masumiyet;

 

nicedir özlemişim seni.

 

İyi ki geldin.

 

 

İyi ki kapının önünde,

biraz yorgun, biraz aç,

yanında bembeyaz perden,

kapıyı çalmak üzeresin;

 

 

iyi ki dışarıda duyduğum tıkırtı sensin...

 

düş hekimi yalçın ergir      http://www.ergir.com

 

 

            (fon; Necmi Riza Ahiskan'in sesinden)

 

Bu yazının PowerPoint sunumu: http://www.ergir.com/masumiyet.htm  adresindedir