SILA’ya SAYGI
Yıl 2014, Kış Olimpiyat Oyunları; Salzburg, Sochi ya da PyeongChang.
Ve ekran karşısındasınız. Artistik Buz Pateni yarışmalarını izliyorsunuz. Bayraklar, bayraklar, bayraklar; buzun üzerinde yaman mı yaman Ruslar, Japonlar, Amerikalılar, Çinliler, Kanadalılar ve daha ne iddialı ülkeler var.
Aralarında bizim de bir yarışmacımız, bizim de bir buz perimiz var. Nefesler tutulmuş; kızımız müzik eşliğinde birbirinden zor, birbirinden estetik hareketler yapıyor. Mükemmel bir koreografiyle üçlü, hatta “insanlık dışı” dörtlü jumplar, spinler birbirini izliyor. Bacaklar 180 derece yukarıya açılmış, elleriyle de pateninin çeliğini tutarak Biellmann hareketiyle buzdaki süzülüşünü izlerken yerinizden kalkıyorsunuz, yutkunarak sadece “bravo” diyebiliyorsunuz;
gururlu, coşkulu, gözyaşlarını zor tutan,
kocaman bir “BRAVO!...”
Ve alkışlar
ve alkışlar
ve alkışlar.
Şampiyon sizsiniz,
şampiyon biziz,
şampiyon bizim ailemiz.
Şampiyonumuzu dünyayla birlikte ayakta alkışlıyor, yatağın yolunu tutuyorsunuz.
Düşünüzde buzun üzerinde en zor hareketleri ıslık çalarak yapıyorsunuz.
** ** **
Buz patenini, üzerindeki müthiş estetik ve beceriyi uzun yıllardan beri ekranlardan izlersiniz; sanırım çoğunuz Show TV’deki “Buzda Dans” yarışmasını da ilgiyle izlemektesiniz.
Çoğunuz arada çıkıp birbirinden güzel figürleriyle dans eden küçük buz patenci Sıla Saygı’yı bilir, çok seversiniz.
Ama bu on bir yaşındaki küçük buz perisinin oraya nasıl geldiğini;
eğer elinden tutulursa, nerelere gidebileceğini bilir misiniz?
Şimdi sizlere Sıla’yı;
aslında müthiş bir emek masalını anlatacağım.
** ** **
Sevgili Sıla, dişlerine tel taktığım bir hastam; babası Beckenbauer stilli Engin Saygı da her pazar sabahı futbol oynadığımız takım arkadaşım.
Ayla ve Engin Saygı, Sıla’yı “elinden tutup” mu desem, “kucağına alıp” mı desem - buz pateni pistine ilk götürdüklerinde henüz dört buçuk yaşındaydı.
Yani buzda kaymaya, neredeyse emeklemenin hemen ardından başlamıştı. Metropol Buz Sporları Kulübü’nün “minik” değil – “minicik” sporcusuydu ve tekini bile kaçırmadan antrenmanlara geliyordu.
Kendisini gönülle her gün piste getiren – bekleyen – götüren ailesinden başka büyük bir talihi daha vardı: antrenörü Natalia Özşenoğulları.
Natalia, Rusya’nın parlak bir buz patencisiyken, dizindeki sakatlığı nedeniyle yarışmacılığını sürdürememiş ve Türkiye’de evlenip, eşi Gürol Özşenoğulları ile Metropol’ü kurmuşlardı. Kendisini çocukların eğitimine öyle gönülle adamıştı ki, doğum yaptıktan 10 gün sonra yine pistte, yine küçük patencileriyle birlikteydi.
Sıla 6 yaşına gelmişti ve artık lisans çıkartabilirdi. İlkokula başlayıncaya kadar iki yarışmaya katılmıştı bile.
Henüz okuma yazma bilmediği o dönemdeki yarışmalarda, kurada on üçüncü sırayı çekince, yarışmada on üçüncü olduğunu sanıyor, on üçüncülüğün de ne anlama geldiğini bilmeyip, elindeki kağıtla odadan “yaşasın on üçüncü oldum” diye çıkıyordu. Bu ayın başında ise, Moskova’daki yarışlarda buz pateninde dünyaya şapka çıkarttıran Rusların kırk üç sporcusunun arasında on beşinci olmaya o kadar sevinemeyecek, yapılan röportajda 2014 Kış Olimpiyatları için: “bütün hayatım boyunca çalıştığım her şey orada biriksin ve ben orada patlayayım” diyecekti.
Ve T. Noterler Birliği İlköğretim Okulu’nda Natalia öğretmen gibi, kendisini çocukların eğitimine adamış bir sınıf öğretmeni vardı: Muhabbet Aloğlu. Çalıkuşu öğretmen kuşağının son kuşlarından Muhabbet öğretmen ile okul müdürü Hikmet Atıcı, bu kadar antrenman yapan bir öğrenciye her bakımdan destek olmasalardı, acaba böyle bir yazı yazılabilir miydi şimdi?
Sıla Moskova’daki yarışmaya giderken ona bir elbise yapılmıştı. Natalia öğretmen üzerine elleriyle tek tek 3500 civarında taş döşemiş ve kıyamayıp elbiseyi ailesine bile emanet edememişti.
Öğretmeni böyle olan Sıla’nın, ileride kendisinin de nasıl bir öğretmen olacağını; miniklere nasıl canı gibi sahip çıkacağını varın siz tahmin edin.
Bu ülke başarıya hasretti ve Sıla, bir “sıla hasreti” gibi insanların iç dünyalarına girmişti.
Bir yıldız, bir yaldızı kazıyarak kazanılmıyor;
sabırla, gönülle, emek emek ortaya çıkıyordu.
Sıla, Ankara’daki buz pateni pistinin daha uygun saatleri buz hokeycilerine tahsis edildiği için “HER” sabah saat 7’de antrenmana geliyor;
kelebek, camel spin, kedi kuyruğu derken kimi zaman 8’e, kimi zaman da 8:30’a kadar çalışıyor,
antrenmanın bitmesine yakın babası arabayı ısıtmaya başlıyor,
ardından ter içindeki sırtıyla okul yollarına düşüyor ve üstünü arabada değişiyordu.
Okul çıkışı etüde kalıyor, akşam derslerini çalışıyor – kimi zaman da bu söyleşi için muayenehaneme geldiğindeki gibi, küçük bedenini uyku kardeşe teslim edip, koltukta uyuyakalıyordu.
Ertesi sabah yine gün doğarken kalkmak,
yine lastik gibi bedeniyle en zor figürleri çalışmak üzere çocuk düşlerine dalıyordu.
Zaten Türkiye Şampiyonu olduğunun ertesi günü bile, sabah saat 7’deki antrenmanına gitmiş; çalışmış, çalışmış, çalışmıştı.
Natalia öğretmen dünyayı izliyordu ve buzda çıtamızı çok yukarılara yükseltmişti. Çalışmalara bir de balet çağırmıştı. Balet, minik dünyalara bale öğretiyordu. Çaba herkese yansıyor, daha da esneyen bedenler, bale bilgisiyle estetiğin doruklarını zorluyordu.
Bu arada televizyondaki “Buzda Dans” yarışmasındaki gösterisi Sıla için bir dönüm noktası olmuştu.
Bir başarı gözler önüne serilmiş, hem Sıla’lara hasret milyonların gönüllerinde taht kurmuş,
hem de Med Yapım’ın sponsorluk desteğine kavuşmuştu.
“Bizim kız” bir bakıyorsunuz efsane Denise Biellmann’la kayıyor, bir başka hafta da, yıllarca “rüya gibi” denilerek izlenmiş Katarina Witt’den önce buza çıkarak gururla seyredilen figürlerini yapıyordu.
Witt, canlı yayında Sıla için: “küçük kız çok yetenekli, çok etkileyici” diyordu.
Sıcak kalpli insanlar ülkesinde, kimi televizyon izleyicisi “ailesi belki yoksuldur” diye evlatlık edinmek istiyor,
Pazar esnafı vitaminini alsın diye evlerine “hormonsuz” çilek yolluyordu.
Bir akşam Buz Pateni pistinde yer olmadığı için Natalia öğretmenle Spin çalışmak için Eryaman’daki Optimum Outlet Alışveriş Merkezi’nin buz pateni pistine gitmişler, paralarını ödeyip halkın arasında antrenmana başlamışlardı.
Babası Engin çarşıyı gezip döndüğünde kimisi:
- Şu kıza baaak!.. diyerek izliyor;
kimisi ise:
- Siz babası mısınız? diyerek yanına geliyor, kartvizitini vererek kuaför olduğunu, bu kardeşin saçlarını, ne zaman isterse ücretsiz yapacağını söylüyordu.
Bu arada bir terzi kulübe haber gönderiyor; Sıla’nın kıyafetlerini bedel almadan yapmak istediğini söylüyordu.
Kim bilir; acaba Sıla’nın ortodontik tedavisine şimdi başlasaydım,
ben de “hiç ücret almayacağım” diye haber gönderir miydim?
Babası sohbetimizde, Sıla’nın yurtdışına yarışmaya giderken okul arkadaşlarıyla vedalaşmasını, sımsıkı sarılmalarını, gözyaşlarını anlatacaktı.
Peki bunca sevgiden, bunca ilgiden sonra Sıla değişecek miydi?
Bence hayır;
Türkiye Şampiyonu olduğunun ertesi günü güneş doğarken antrenman yapan bir küçük kıza sadece güvenilmeliydi.
** ** **
Buzdan bir okyanusun kıyısında kenar ısıtan küçük buz perimizle ilgili satırlar şimdilik bu kadar.
Yıllar sonra bir ülkede düzenlenecek “Buzda Dans” yarışmasında, o ülkenin minik bir buz patencisinin, “Türkiye’den davet edilecek Sıla Saygı”yla kayması dileğim,
Sıla’ya sonsuz sevgim
ve tüm Sıla’larımıza saygılarımla…
düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com
26 Şubat 2007 / Ankara
(2014 Kış Olimpiyatları’nın düzenleneceği şehir henüz belli değilken)
Sıla’dan ayırt etmediğim ve ellerinden tutulursa nice başarılara imza atacaklarına emin olduğum Metropol’ün küçük patencileri:
İrem Tütün’e, Ayşa Özcan’a, Özge Sevinç’e, Gonca Araz’a, Ayça Yıldırım’a, Duygu Şen’e, Ela Özcan’a, Melisa Atik’e, Dilan Baytan’a, Elif Yurtseven’e, Aylin Yücesoy’a, Yağmur Durak’a, Birce Batman’a, Helena Volmer’e, Melisa Mutlu’ya, Alara Tavares’e, Efe Görkmen’e ve Zeynep Efecik’e de
sevgi ve saygılarımla.
(bu yazının PowerPoint Sunum hali: http://www.ergir.com/silaya_saygi.htm adresindedir)
YouTube’da Sıla’mız:
http://www.youtube.com/watch?v=Klho6VnIiMM
http://www.youtube.com/watch?v=CIn4xNtpCnI
http://www.youtube.com/watch?v=5nXmlatmhx0
http://www.youtube.com/watch?v=v4iUV35H0wU
http://www.youtube.com/watch?v=X0RIiCVJ2uo
düş hekimi belgeselleri:
http://www.ergir.com/belgeseller.htm