Dün; ilk yazının ortaya çıkışının altı bininci senesinde pedallar “Haydi Kızlar Okula...” için döndü

ve bu yarışın galibi perdelerin ardından okula giden kızları izlemeye çalışan kızlar oldu.

 

Armada Alışveriş Merkezi’ni böyle güzel bir projeye başarıyla ev sahipliği yaptığı için kutlarım. Sponsor kuruluşların yetkilileri ve bireysel katılımcılar da dün gece, mis gibi bir çorbada tuzlarının oluşunun huzuruyla biraz daha keyifle uyumuşlardır sanıyorum.

 

** ** **

 

Benim duygularıma gelince; 

ilk “Düş Hekimi” kitabımda bir yazı vardı: “Değişim”.

 

Bir kokteylde bulunmak zorunda kalmış, kravatını eğreti bir şekilde boğazına dolamış,

bir türlü adam olamamış bir çocuğun - gidiş gelişleriydi yazdığım:

 

... garsondan bir şarap daha almalıyım (aslında orada kendime en yakın hissettiğim adamdan)...

 

Dün, Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik konuşurken, gözüm arkadaki dev panoya takıldı - bir protokol sıralamasında benim de adım yazıyordu:

ve bisiklet yarışında gerçek yarışçılarla değil, bisiklete atlayıp şehirlerarası yollar kateden birisi olarak - yönetim kademesindeki isimlerle sembolik olarak pedal çevirecektim.

 

Bakan ve yöneticiler “Start”ta gazeteci ordusuna poz verirlerken, ben de o karede yer alacaktım.

 

Mutsuzdum – aslında sonuncu da olsam, az ileride bizi izleyen Bisiklet Federasyonu'nun sporcularıyla aşık atmak istiyordum.

 

Ve şunu da çok iyi hissettim: Ben gerçek bir sokak çocuğu, devamında gerçek bir sporcuyum.

 

Örneğin bir tenis maçında bana deseler ki: “Bak, bu adam kızının öğretmeni – sakın 6-0, 6-0 yenme”; elimde değil - sahaya çıktıktan sonra yenebiliyorsam 6-0, 6-0 yeniyorum ve mahsus 6-1 “yapabilmem” mümkün değil.

 

Ya da yenilsem daha iyi olacak bir satranç maçında, kötü bir oyuncuya yenilmek de elimde değil.

 

“Zafere Kaçış” diye bir film seyretmiştim. Film, 2. Dünya Savaşı’nda, bir Alman toplama kampında geçiyordu. Esirlerin arasında dünya çapında futbol yıldızları vardı ve Alman askerleri ile bir futbol maçı yapmaları, maçın sonunda yenilmeleri de emrediliyordu.

 

İlk yarı mahsus golleri yerken o kadar zorlanıyorlardı ki. Kaleci çok rahat tutabileceği topları yumurtlarken, belleri kıra kıra indikleri ceza sahasında topu auta atmaya çalışırlarken kan ter içinde kalıyorlardı.

 

İkinci yarıda hakaretler, fauller arasında onurları galeyana gelince de bildikleri gibi oynamaya başlıyorlar, Alman takımını ölmek pahasına paçavraya çeviriyorlardı.

 

Maçın ve filmin sonu takır takır makineli tüfek sesleriyle biterken,

ben de koltuğumda hüngür hüngür ağlıyordum.

 

Dünkü sembolik yarışma, amacı  ve sonuçları itibariyle beni mutlu ederken;

çatır çatır yarışamamanın içimde kalmışlığını bu sabahki futbol maçında fena halde çıkarıyor,

 

maç bittiğinde (bizden sonra bekleyen de olmadığı için) sahayı terk eden arkadaşlarımın formalarından çekiştirerek maça devam etmemiz için yalvarıyordum.

 

Bazı şeyler hiç değişmiyor;

 

on iki yaşında taştan kale direkleri arasında ne hissediyorsam, bugün de halı sahada aynı şeyi hissediyorum.

 

Üniversitelerarası masa tenisi şampiyonasında, 20-13 gerideyken maça nasıl hala ölümüne asılıyorsam, bugün 20-3 olsa bile aynı şekilde asılacağımı;

yenilirsem de rakibimi gönülden kutlayacağımı biliyorum.

 

Postumu pahalıya satarken ezile ezile yenilmeye razıyım;

ama Tanrı bana yardım etsin,

bana ödül bu mücadele hırsımı yırtık ceplerimden düşürmeyi hiç istemiyorum...

 

 

Bir Basket Hikayesi:

 

8-9 sene önce Ülkerspor, Avrupa Kupası eleme maçlarında mücadele ederken, rakibine 2 sayı farkla yenildiği maçın rövanşını yapıyordu.

 

Maçın son saniyesinde bir faul kazanmıştı. O zamanki oyuncusu Tonaka Beard, son atış hakkını kullanırken maç berabereydi ve bu atışı sayı yapmazsa maç berabere bitip uzayacak - dolayısı ile Ülkerspor'un 3 ya da 2 sayı farkla galip gelebilme süresi kazanılacaktı.  Ama sayı olursa maç bitecek ve Ülkerspor rövanşta tek farkla galip geldiği için elenecekti.

 

Tonaka Beard son atışını kullanırken sayı olmasın diye topu çemberin çok alakasız bir yerine atınca hakem atışı saymayıp tekrarlatmış;

 

Beard de istemeden muhteşem potalı bir sayı yapıp maçı Ülker'e tek farkla kazandırmış

ve Avrupa Kupası'ndan elenmesine neden olmuştu.

 

düş hekimi yalçın ergir      http://www.ergir.com

 

PANO'YA DÖNÜŞ