Kibrit Çöpü Tarpan

 

 

Tarpan güler yüzlü, incecik bir kibrit çöpüydü, otuz dokuz arkadaşıyla bir kutunun içine tıkılmış bekliyordu.

 

O, çok özel bir kibrit çöpüydü; arkadaşlarının neşesiydi. Tarpan ismini de sallanan tahta bir ata özenip kendi kendine koymuştu. Hiçbir kibrit çöpünde olmayan bir marifeti vardı – sallanabiliyor, hatta kutusunda dans bile edebiliyordu.

 

 

 

Öyle uyduruk bir sigara için başını yakmaya, sonra bir fiske ile atılmaya hiç niyeti yoktu. Tek yanımlık hakkını muhteşem kullanacaktı. Belki karlı bir gecede kibrit satan küçük bir kızın ellerinde, belki de arp çalınan bir şehirde bir yanacak - pir yanacak;

asla unutulamayacaktı.

 

Bunu da karanlık kutunun tüm çöplerine anlatıyor, ardından da dans ediyordu.

 

Kocaman parmaklar açıp kutuyu, bir çöp seçerken, sağa sola kaçıyor, asla ona denk gelmiyordu. Bu arada arkadaşları birer birer; kimi bir ocağın altını yakarken, kimi elektrik kesildiğinde bir mumu yakarken dandik bir şekilde yanıp gidiyordu. Hatta bir keresinde bir mektup ucunu yakması için seçilmiş, iki harekette parmaklardan kurtulmuş, yerine başka bir çöp “coss” diye yanıp tutuşmuş, mis gibi de kokmuştu.

 

 

O,

öyle bir yanacaktı kiii;

 

ama o büyük gün daha gelmemişti.

 

** ** **

 

İki çöp kalmışlardı koca kutuda. Bütün arkadaşları gitmişti kapkara kafalarıyla.

 

 

 

Hazırdı; artık seçilmeli, nasıl muhteşem yanacağını biricik dostuna göstermeliydi.

 

Ama dostunu seçti dolma parmaklar. Kıvılcımlar çıkarken bir düğün pastasının tepesindeki maytaptan;

ağlıyordu Tarpan.

 

 

 

Yapayalnızdı; bir başına korkuyor, üşüyordu. Yanamamıştı ama en azından sırası gelmişti; kutu ilk açıldığında mutlaka o seçilecekti. Cayır cayır yanmanın, kavrulmanın, hatta parmak uçlarını yakmanın tadını çıkartacak, dibine kadar sönmeyecekti.

 

Bir gıcırtı duydu, sanki deprem oluyordu;

birisi kutuyu avucuna almış, buruşturuyordu.

 

 

Atılıverdi;

buruşturulmuş kutusunun içinde kendisini çöpte bulmuştu.

 

“Muhteşem yanacağım” derken bir tek o yanamamış,

mavi çöp poşetlerinin, kırık kırmızı pipetlerin, ezilmiş tenekelerin arasında, sokağın çöp bidonunda duruyordu...

 

 

 (Tarpan’ın masalı “kiminiz” için burada bitti;

güneşli günler dileklerimle...)

 

düş hekimi yalçın ergir  http://www.ergir.com

 

** ** **

 

(Bundan sonrası ise, o “diğer kiminiz” için):

 

Gece olmuş, belediyenin çöp kamyonu alıp bütün çöpleri, şehrin çöplüğüne boşaltmıştı.

 

Gözlerine inanamamıştı; kutudaki arkadaşları, daha önce yanmış bütün kibrit çöpleri de oradaydı. Alay ve acıyla karışık, kavruk kafalarıyla yanamadan gelmiş Tarpan’a bakıyorlardı.

 

Gece soğuk, karanlık

ve çok acımasızdı.

 

Tarpan farklıydı;

oynayabilen tek kibrit çöpüydü

ve Tarpan yanmalıydı.

 

Kutusundan çıktı, tek hamle hakkı vardı;

gerindi, gerindi...

 

Çöplükteki bütün kuşlar konup onu seyretti.

Kapatıp gözlerini son ve tüm gücüyle,

bacaktan bile küçük boyu, incecik bedeniyle

buruşuk kutunun yanına sürttü tepesini.

 

Bir kıvılcım çaktı, cılız bir alev çıktı.

 

Önce tekmelenerek çöpe atılmış bir battal poşet alev aldı,

 

ardından da kırmızı pipet tutuştu.

 

Cayır cayır yanıyordu işi bitince fırlatılıp atılmış plastik bardaklar,

çocuk bezleri, kağıt havlular, kırık oyuncaklar, yırtık fotoğraflar.

 

Şehrin çöplüğünde büyük bir yangın çıkmıştı;

elektrik direkleri, rüzgar, hepsi bu yangındaki,

bu son fırsattaki yerlerini almıştı.

 

Her şey ama her şey yandı;

 

bütün şehir,

bütün ülke,

bütün kıtalar,

bütün okyanuslar yandı.

 

** ** **

 

İşte;

başınızı kaldırıp baktığınızda tepenizde gördüğünüz sımsıcak güneş,

“eski dünya”da hala devam eden o yangındır.

 

Gezegenler ondan kopmuş, sonradan soğumuş,

saygıyla etrafında dönüp durmaktadır.

 

Gözlerinizi kısıp baksanız göremezsiniz ama,

“yeni dünya”mızı aydınlatan da,

güneşten bize el sallayan da,

 

hala bir,

ama pir yanan Tarpan’dır...

 

düş hekimi yalçın ergir     http://www.ergir.com

 

(bu yazının PowerPoint Sunum hali:

http://www.ergir.com/kibrit_copu_tarpan.htm

adresindedir)