Sabahları genellikle tıklım tıklım caddeler boyunca en hızlı araç olarak yürüyerek geliyorum. Tabii ki yine bir şarkıya kafayı takmış, hep aynı şarkıyı döne dolaşa dinleyerek geliyor, Karum’un önünden geçerken de mutlaka ince duvarının üzerinden cambaz gibi yürüyerek geçiyorum.

 

Bu sabah da Janis Joplin’in Big Yellow Taxi’sini söyleyen Counting Crows’u dinleyerek geliyordum.

 

Daha duvarıma çıkmadan yanımda bir araba durdu, sağ camını açıp: “Tunalı’ya mı?” diye sordu.

O kadar tanıdık sordu ki, tanıyamadığım halde bir pot kırmamak için “Evet” deyip atladım sağına.

 

Ve tam anlamıyla havadan, sudan, “ne olacak bu trafiğin hali?”nden falan konuşarak Bülten Sokak’ın köşesinde indim.

 

Bu satırları yazarken kimin arabasına bindiğimi hala bilmiyorum;

umarım o da aslında çok iyi tanıdığım birisi olmayıp bu satırları okumuyordur,

ya da ben indikten sonra

- Yaa, kimdi bu adam?...  diye sormuyordur.

 

** ** **

Daha önceleri Ankara’da çöpler sabahın erken saatlerinde toplanırdı. Hacettepe Ortodonti’de asistandım ve arabam yoktu. Her sabah aynı saatte Cinnah’tan aşağıya inen çöp arabasına atlar, okulun tam önünde inerdim. O kış ayazında bindiğim çöp arabasının sıcacıklığını bir daha hiçbir arabada yaşayamayacaktım.

 

Gerçi, Kaş’tan Datça’ya gitmek için sırasıyla plastik bidon satan kamyonete, Almancı Ford’una, Mobylette selesine ve Efes Pilsen bira kamyonuna atlamış,

tatillerde bunun gibi tanımadığım pek çok araca otostop yapmıştım,

 

ama bu sabahki farklıydı;

 

tanımadığım bir araçca yayastop yapılmıştım…

 

düş hekimi yalçın ergir  http://www.ergir.com

 

PANO'YA DÖNÜŞ